9 Eylül 2014 Salı

TAŞKENT’TEN BAŞKENT’E BAŞBAKAN DAVUTOĞLU


Bir “insan hikayesi” olarak Ahmet Davutoğlu’nun hikayesi oldukça başarılı… 
Her insana kısmet olmayacak bir baht/talih/zirve…
Taşkent gibi Konya’nın en küçük ve ulaşılabilirliği en sorunlu kırsal ve dağlık bir bölgesinden, mütevazi bir Anadolu ailesinin çocuğu olarak Başkent’e Başbakan olarak ulaşmak, her faniye nasip olacak bir baht değil kuşkusuz…
Konya, çok önemli bir fırsat yakaladı… Anadolu’nun en güçlü “çekim merkezleri” arasında yer almak için Davutoğlu gibi bir fırsatı Konya iyi değerlendirmeli…
Davutoğlu’nun dış politikadaki performansı oldukça tartışmalı. Hatta dış politikanın Ortadoğu boyutunda çok büyük sorunlar yaşıyoruz, komşularımızı kaybettik, giremediğimiz ülke sayısı oldukça fazla… Yani karne kötü…
Umarım bu karne Başbakanlıkta da aynı olmaz. Sonuçta demokrasiye, hukuk devletine, adalete, eşitliğe, eşit gelir dağılımına, insan haklarına, kuvvetler ayrılığının işlerliğine yapılacak her katkı ülkenin lehinedir. Önceki dönemin yaşamsal hatalarını tamir edecek “restorasyon”a elbette hayır demeyiz…
Davutoğlu hakkında birkaç yazı yazmıştım daha önce Konya’da yayınlanan Yeni Meram Gazetesi’nde…
Özellikle “kentlerin kaderini etkileyen kişilerden” söz ederek, Davutoğlu’nun Konya’nın kaderini etkileyebilecek bir potansiyel taşıdığına vurgu yapmıştım…
Köprülerin altından çok sular aktı ama, yine de o yazıyı hatırlatmak istedim…
“Ahmet Davutoğlu ve Konya” başlığıyla 11 Ocak 2012’de Yenimeram Gazetesi’nde yayınlanan o yazı:
Kişilerle şehirlerin, kişilerle ülkelerin ve bazen de kişilerle dünyanın kaderi özdeşleşebiliyor. Tarih bunun sayısız örnekleriyle doludur. Özellikle şehirlerin yıldızının parlamasında aktif politikacıların rolü çok büyük… Konya Milletvekili ve Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu hakkında Mayıs 2011’de Yenimeram’da şunları yazmışım:
“Prof. Dr. Ahmet Davutoğlu, öğretim üyesi, Dışişleri Bakanı…
1990’lı yıllardan beri arkadaşlarımdan adını duyarım, siyasette de yakından izlemeye çalışıyorum.
Çünkü, çok farklı bir siyasetçi… 
Boğaziçi Üniversitesi’nde doktora yaparken tanıyan, Boğaziçi mezunu arkadaşlar Davutoğlu’nun çalışkanlığını anlata anlata bitiremezlerdi… Mesela, “çokca” kitap okuduğunu anlatırlardı…
Demekki, “stratejik derinlik” yapay, göstermelik ve göz boyamaya dönük çabalarla oluşmuyor… Şu anda, iktidarıyla muhalefetiyle saygı duyulan bir isim bana göre…
“Ben her şeyden önce öğretim üyesiyim. Bakanlık, geçici hocalık kalıcıdır…”
“Şefkatsiz liderlik, yalnızca despotluk ve zulüm üretir…”
Kudretsiz şefkat de acziyet getirir…
Bunun adı da, elbette yöneticilik değil, yönettiğinizi zannettiğiniz kitlenin elinde oyuncak olmaktır…”
Bu değerlendirmeler Davutoğlu’na ait…
Çok etkili değerlendirmeler…
Siyasi kimliği bir yana, Prof. Dr. Ahmet Davutoğlu ideal bir akademisyen ve politikacı tipolojisi…
Anadolu’nun ruhunu ve erdemlerini taşıyor ve yansıtıyor da…”
***
Ocak 2012’deyiz. Aradan genel seçimler geçti ve Ahmet Davutoğlu Konya Milletvekili oldu, Dışişleri Bakanlığı görevine devam ediyor… Dolayısıyla Mevlana’nın söylemiyle “yeni şeyler” söylemek/yazmak lazım diye düşünüyorum…
Bakanlar içerisinde en etkili isimlerden birisi, hatta en etkili olanı… Konya milletvekilleri içinde de elbette, Konya’ya katkıları açısından ilk sırada…
Hatta Ahmet Davutoğlu ile birlikte Konya’nın yıldızı farklı bir biçimde parlamaya başladı. Oysa, 2000’li yıllara kadar Konya ne kamu sektörünün, ne hükümetlerin ne de özel sektörün dönüp baktığı bir yerdi. Çok önemli bir kent ve potansiyeli olmasına rağmen Konya malum nedenlerden dolayı çok ihmal edildi.
Ankara’ya Karayolu bile olmayan Konya’nın şimdi “duble yolu” var… Uçak seferleri ve yüksek hızlı treni var… Türkiye’de yalnızca Eskişehir ve Konya’ya var yüksek hızlı tren… Bu çok önemli bir avantaj…
Konya’da şu anda dört üniversite var. Beşinci üniversite yolda…
Konya’da özel sektör çok önemli işler yapıyor. Dünyanın her tarafına ihracat yapan; dünyanın her tarafına “insani yardım” götüren önemli kurum ve kuruluşlar var.
Konya’da sivil toplumun etkinliği de giderek artıyor…
Birkaç sene öncesine kadar bir tane bile olmayan 5 yıldızlı otelden üç tane var. Dört yıldızlı uluslararası küresel markalar var.
Konya kültür kenti olarak gittikçe yükseliyor. Davutoğlu ile birlikte diplomasi kenti olma yolunda da önemli mesafeler alıyor…
23 Nisan Uluslar arası çocuk şenlikleri de bu yıl Konya’da yapılacakmış… Çok önemli etkinlikler, yatırımlar, programlar Konya’da gerçekleştirilmeye başlandı.
En son gündem Orduevi’nin Alaeddin Tepesi’nden taşınması… Davutoğlu tarafından yapılan açıklamada kurumlar arasında bu konuda anlaşmaya varıldığı ve kentsel dönüşümün önemli bir parçası olarak Orduevi’nin taşınacağı belirtildi. Oldukça olumlu gelişmelerden birisi daha…
Yıldızı gittikçe parlayan bir siyasetçinin, Konya’nın yıldızını bu denli parlatması çok önemli… Türkiye’de işler her zaman böyle yürüyor. Her ne kadar Türkiye’nin genelinde bir kalkınma ve dönüşüm varsa da, her kentin Ankara’da bir Davutoğlu’na ihtiyacı var… Kimse alınmasın, Türkiye gerçeği bu…
***
Elbette madalyonun diğer yüzü de var. Bir kente bu kadar değerli ve önemli katkılar yapan bir siyasetçinin yapıp ettiklerinin bir biçimde gölgelenmesi de söz konusu olabilir.
Ne kadar çok iş yaparsanız, o kadar çok eleştirilirsiniz, yıpratılırsınız. Çok iş yaparken ve birçok kesimi memnun ederken, önemli bir kesimi de küstürebilirsiniz. Daha kötüsü bunun farkında olmayabilirsiniz.
Nitekim son dönemlerde bende böyle bir algı oluştu… Siyasetçilerin kurumlar üstü kalmasında her zaman yarar vardır. Hele de kentsel ölçekte…
Siyasetçiler ne kadar çok kurumların işleyiş süreçlerinin içine girerse o kadar çok yıpranırlar… Eşyanın doğası gereği…
Konya, sosyolojik açıdan homojen/benzeşik görünse de (Konya’nın dışında genel algı hala böyledir çünkü) oldukça farklı renklerden bir heterojenliği barındıran bir kenttir aynı zamanda… Bunu gözden kaçırmamak lazım. Belirli gruplar, kişiler, yapılar “söz sahibi” görünse de; gerçekte bunun böyle olmadığını biliyoruz. Aslında, “muhafazakar” kesimin yavaş yavaş kendi arasında farklı bir “demokrasi kültürü” geliştirmekte olduğunu ve bunun da mutlaka olması gerektiğini düşünüyorum. Demokrasi adına sevindirici bir gelişme de denebilir. Konya’da farklı bir sivil toplum yükseliyor, ancak kentsel ölçekte hem de çok önemli konularda hala çok edilgen bir durumda olduklarını da söylemek gerekir.
“Barika-i hakikat, müsademe-i efkar ile tereşşuh eder” demiş ya, Namık Kemal üstadımız… “Hakikatın ışığı, farklı düşüncelerin çatışmasından ortaya çıkar…” Muhteşem bir saptama… Demokrasinin çok güzel bir betimlemesi aslında…
Demek ki, bir kişinin, grubun, kesimin, yapının belirleyici olması; “hakikat”i gizler ve yanlıştır. Demokrasi, her zaman çoğulculuğu ve çok aktörlülüğü gerektiren bir rejimdir. Bir başka boyuttan bakıldığında, her kesimin ve kişinin beklentilerinin gözetildiği bir rejimdir.
Önemli siyasetçilerin, kurumlar ve gruplar üstü kalabilmeleri titizlikle düşünülmesi gereken bir konudur… Toplum, kırılgan dengeler üzerine kuruludur…

(Davutoğlu, ne yazık ki zor bir dönemde Başbakan oldu. Bizzat iktidarın ürettiği gerginlikleri, hasarları, çatışmaları nasıl giderecek ya da gidermek için o iradeyi gösterebilecek mi? Gittikçe artan sorunlarla baş edebilecek mi? Onu bilmiyoruz…)