Bir “insan hikayesi” olarak Ahmet
Davutoğlu’nun hikayesi oldukça başarılı…
Her insana kısmet olmayacak bir
baht/talih/zirve…
Taşkent gibi Konya’nın en küçük
ve ulaşılabilirliği en sorunlu kırsal ve dağlık bir bölgesinden, mütevazi bir Anadolu
ailesinin çocuğu olarak Başkent’e Başbakan olarak ulaşmak, her faniye nasip
olacak bir baht değil kuşkusuz…
Konya, çok önemli bir fırsat
yakaladı… Anadolu’nun en güçlü “çekim merkezleri” arasında yer almak için Davutoğlu
gibi bir fırsatı Konya iyi değerlendirmeli…
Davutoğlu’nun dış politikadaki
performansı oldukça tartışmalı. Hatta dış politikanın Ortadoğu boyutunda çok
büyük sorunlar yaşıyoruz, komşularımızı kaybettik, giremediğimiz ülke sayısı
oldukça fazla… Yani karne kötü…
Umarım bu karne Başbakanlıkta da
aynı olmaz. Sonuçta demokrasiye, hukuk devletine, adalete, eşitliğe, eşit gelir
dağılımına, insan haklarına, kuvvetler ayrılığının işlerliğine yapılacak her
katkı ülkenin lehinedir. Önceki dönemin yaşamsal hatalarını tamir edecek “restorasyon”a
elbette hayır demeyiz…
Davutoğlu hakkında birkaç yazı
yazmıştım daha önce Konya’da yayınlanan Yeni Meram Gazetesi’nde…
Özellikle “kentlerin kaderini
etkileyen kişilerden” söz ederek, Davutoğlu’nun Konya’nın kaderini
etkileyebilecek bir potansiyel taşıdığına vurgu yapmıştım…
Köprülerin altından çok sular
aktı ama, yine de o yazıyı hatırlatmak istedim…
“Ahmet Davutoğlu ve Konya”
başlığıyla 11 Ocak 2012’de Yenimeram Gazetesi’nde yayınlanan o yazı:
Kişilerle şehirlerin, kişilerle
ülkelerin ve bazen de kişilerle dünyanın kaderi özdeşleşebiliyor. Tarih bunun
sayısız örnekleriyle doludur. Özellikle şehirlerin yıldızının parlamasında
aktif politikacıların rolü çok büyük… Konya Milletvekili ve Dışişleri Bakanı
Ahmet Davutoğlu hakkında Mayıs 2011’de Yenimeram’da şunları yazmışım:
“Prof. Dr. Ahmet Davutoğlu,
öğretim üyesi, Dışişleri Bakanı…
1990’lı yıllardan beri arkadaşlarımdan
adını duyarım, siyasette de yakından izlemeye çalışıyorum.
Çünkü, çok farklı bir siyasetçi…
Boğaziçi Üniversitesi’nde doktora
yaparken tanıyan, Boğaziçi mezunu arkadaşlar Davutoğlu’nun çalışkanlığını
anlata anlata bitiremezlerdi… Mesela, “çokca” kitap okuduğunu
anlatırlardı…
Demekki, “stratejik derinlik”
yapay, göstermelik ve göz boyamaya dönük çabalarla oluşmuyor… Şu anda,
iktidarıyla muhalefetiyle saygı duyulan bir isim bana göre…
“Ben her şeyden önce öğretim
üyesiyim. Bakanlık, geçici hocalık kalıcıdır…”
“Şefkatsiz liderlik, yalnızca
despotluk ve zulüm üretir…”
Kudretsiz şefkat de acziyet
getirir…
Bunun adı da, elbette yöneticilik değil, yönettiğinizi
zannettiğiniz kitlenin elinde oyuncak olmaktır…”
Bu değerlendirmeler Davutoğlu’na ait…
Çok etkili değerlendirmeler…
Siyasi kimliği bir yana, Prof.
Dr. Ahmet Davutoğlu ideal bir akademisyen ve politikacı tipolojisi…
Anadolu’nun ruhunu ve erdemlerini taşıyor ve yansıtıyor da…”
***
Ocak 2012’deyiz. Aradan genel seçimler geçti ve Ahmet
Davutoğlu Konya Milletvekili oldu, Dışişleri Bakanlığı görevine devam ediyor…
Dolayısıyla Mevlana’nın söylemiyle “yeni şeyler” söylemek/yazmak lazım diye
düşünüyorum…
Bakanlar içerisinde en etkili isimlerden birisi, hatta en
etkili olanı… Konya milletvekilleri içinde de elbette, Konya’ya katkıları
açısından ilk sırada…
Hatta Ahmet Davutoğlu ile birlikte Konya’nın yıldızı farklı
bir biçimde parlamaya başladı. Oysa, 2000’li yıllara kadar Konya ne kamu
sektörünün, ne hükümetlerin ne de özel sektörün dönüp baktığı bir yerdi. Çok
önemli bir kent ve potansiyeli olmasına rağmen Konya malum nedenlerden dolayı
çok ihmal edildi.
Ankara’ya Karayolu bile olmayan Konya’nın şimdi “duble yolu”
var… Uçak seferleri ve yüksek hızlı treni var… Türkiye’de yalnızca Eskişehir ve
Konya’ya var yüksek hızlı tren… Bu çok önemli bir avantaj…
Konya’da şu anda dört üniversite var. Beşinci üniversite
yolda…
Konya’da özel sektör çok önemli işler yapıyor. Dünyanın her
tarafına ihracat yapan; dünyanın her tarafına “insani yardım” götüren önemli
kurum ve kuruluşlar var.
Konya’da sivil toplumun etkinliği de giderek artıyor…
Birkaç sene öncesine kadar bir tane bile olmayan 5 yıldızlı
otelden üç tane var. Dört yıldızlı uluslararası küresel markalar var.
Konya kültür kenti olarak gittikçe yükseliyor. Davutoğlu ile
birlikte diplomasi kenti olma yolunda da önemli mesafeler alıyor…
23 Nisan Uluslar arası çocuk şenlikleri de bu yıl Konya’da
yapılacakmış… Çok önemli etkinlikler, yatırımlar, programlar Konya’da
gerçekleştirilmeye başlandı.
En son gündem Orduevi’nin Alaeddin Tepesi’nden taşınması…
Davutoğlu tarafından yapılan açıklamada kurumlar arasında bu konuda anlaşmaya
varıldığı ve kentsel dönüşümün önemli bir parçası olarak Orduevi’nin taşınacağı
belirtildi. Oldukça olumlu gelişmelerden birisi daha…
Yıldızı gittikçe parlayan bir siyasetçinin, Konya’nın
yıldızını bu denli parlatması çok önemli… Türkiye’de işler her zaman böyle
yürüyor. Her ne kadar Türkiye’nin genelinde bir kalkınma ve dönüşüm varsa da, her
kentin Ankara’da bir Davutoğlu’na ihtiyacı var… Kimse alınmasın, Türkiye
gerçeği bu…
***
Elbette madalyonun diğer yüzü de var. Bir kente bu kadar
değerli ve önemli katkılar yapan bir siyasetçinin yapıp ettiklerinin bir
biçimde gölgelenmesi de söz konusu olabilir.
Ne kadar çok iş yaparsanız, o kadar çok eleştirilirsiniz,
yıpratılırsınız. Çok iş yaparken ve birçok kesimi memnun ederken, önemli bir
kesimi de küstürebilirsiniz. Daha kötüsü bunun farkında olmayabilirsiniz.
Nitekim son dönemlerde bende böyle bir algı oluştu…
Siyasetçilerin kurumlar üstü kalmasında her zaman yarar vardır. Hele de kentsel
ölçekte…
Siyasetçiler ne kadar çok kurumların işleyiş süreçlerinin içine
girerse o kadar çok yıpranırlar… Eşyanın doğası gereği…
Konya, sosyolojik açıdan homojen/benzeşik görünse de (Konya’nın
dışında genel algı hala böyledir çünkü) oldukça farklı renklerden bir
heterojenliği barındıran bir kenttir aynı zamanda… Bunu gözden kaçırmamak
lazım. Belirli gruplar, kişiler, yapılar “söz sahibi” görünse de; gerçekte
bunun böyle olmadığını biliyoruz. Aslında, “muhafazakar” kesimin yavaş yavaş
kendi arasında farklı bir “demokrasi kültürü” geliştirmekte olduğunu ve bunun
da mutlaka olması gerektiğini düşünüyorum. Demokrasi adına sevindirici bir
gelişme de denebilir. Konya’da farklı bir sivil toplum yükseliyor, ancak
kentsel ölçekte hem de çok önemli konularda hala çok edilgen bir durumda
olduklarını da söylemek gerekir.
“Barika-i hakikat, müsademe-i efkar ile tereşşuh eder” demiş
ya, Namık Kemal üstadımız… “Hakikatın ışığı, farklı düşüncelerin çatışmasından
ortaya çıkar…” Muhteşem bir saptama… Demokrasinin çok güzel bir betimlemesi
aslında…
Demek ki, bir kişinin, grubun, kesimin, yapının belirleyici
olması; “hakikat”i gizler ve yanlıştır. Demokrasi, her zaman çoğulculuğu ve çok
aktörlülüğü gerektiren bir rejimdir. Bir başka boyuttan bakıldığında, her
kesimin ve kişinin beklentilerinin gözetildiği bir rejimdir.
Önemli siyasetçilerin, kurumlar ve gruplar üstü
kalabilmeleri titizlikle düşünülmesi gereken bir konudur… Toplum, kırılgan
dengeler üzerine kuruludur…
(Davutoğlu, ne yazık ki zor bir dönemde Başbakan oldu.
Bizzat iktidarın ürettiği gerginlikleri, hasarları, çatışmaları nasıl giderecek
ya da gidermek için o iradeyi gösterebilecek mi? Gittikçe artan sorunlarla baş
edebilecek mi? Onu bilmiyoruz…)