4 Kasım 2011 Cuma

BELEDİYE BAŞKANLARI DEMOKRASİYİ SEVMİYOR: KENT KONSEYLERİ ÇALIŞTIRILMIYOR

TÜBİTAK tarafından desteklenen ve Selçuk Üniversitesi, İİBF Öğretim üyeleri Prof. Dr. M. Akif ÇUKURÇAYIR, Yrd. Doç. Dr. H. Tuğba EROĞLU, Sakarya Üniversitesi, İİBF Öğretim Üyesi Doç. Dr. H. İbrahim AYDINLI ve Atatürk Ünversitesi Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Elif ÇOLAKOĞLU tarafından gerçekleştirilen bir araştırmada belediye başkanlarının yerel düzeyde demokrasiden hoşlanmadıklarını ortaya koydu. Yaklaşık birbuçuk yıl süren araştırma, 2005 tarihli Belediye Yasası’nda “yerel demokrasiyi, vatandaş katılımını ve farklı kesimler arasında işbirliğini geliştirmek” amacıyla öngörülen “kent konseyleri” üzerine yapılmıştır.

Bilindiği üzere kent konseyleri, “kent yaşamında, kent vizyonunun ve hemşehrilik bilincinin geliştirilmesi, kentin hak ve hukukunun korunması, sürdürülebilir kalkınma, çevreye duyarlılık, sosyal yardımlaşma ve dayanışma, saydamlık, hesap sorma ve hesap verme, katılım, yönetişim ve yerinden yönetim ilkelerini” uygulamak için belediyelerin kurması gereken bir organdır.

Türkiye’nin hemen her bölgesinden 68 kent konseyi incelenmiştir. 44 il ve 24 ilçe kent konseyinde görev yapan başkan, genel sekreter ve üyelerle görüşülmüştür.

Kent konseylerinin kurulması yasal bir gereklilik iken, bir anlamda belediye başkanlarının isteğine bırakılmıştır. Belediye başkanı isterse kurmakta, istemezse kurmamaktadır. Yaklaşık 3000 belediyeden 100 kadarında kent konseyleri işletilmektedir.

Kent konseylerinin kurulmasında genellikle belediye başkanlarının isteksiz olduğu, kurulanların da işletilmesinde önemli sorunlar olduğu ortaya çıkmıştır. Genel olarak kent konseylerinin işletilmesinde bir tür “askıya alma” durumu olduğu açıktır. Özellikle büyükşehir belediyeleri bu mekanizmalardan pek hoşlanmamaktadır.

Araştırma evreni içerisindeki kent konseyleri kurulduktan sonra, bunların yalnızca %47’sinde bilgilendirme toplantısı yapılmış; %63’ünde ise kuruluş sırasında profesyonel yardım alınmamıştır.

Kent konseyleri ile ilgili en önemli sorun, kent konseylerinin işlevinin ne olduğunun taraflara anlatılmaması; dolayısıyla bütün tarafların kent konseylerini korkulacak bir mekanizma gibi anlamalarıdır.

Belediye başkanları ilk dönemlerde kent konseylerinin ya başkanı olmuşlardır ya da meclis içerisinden başkan seçtirmişlerdir. Bu durum birçok kent konseyinde hala devam etmektedir.

Oysa olması gereken, kent konseyine katılan sivil toplum kuruluşlarından gelen bir temsilcinin başkanlık yapmasıdır.

Kent konseylerine belirli bir bütçe ve mekan tahsisi konusunda yine belediyelerin isteksiz olduğu açıktır. Katılımcıların %77’si kendilerine bir salon tahsis edildiğini belirtmiştir. Ancak bu mekanların kullanılmasında süreklilik ve etkinlik yoktur. Ayrıca, katılımcıların %51’i bütçe tahsis edildiğini belirtmiştir ki, bu da yalnızca toplantı zamanlarına yönelik bir takım giderlerle ilgilidir ağırlıklı olarak…

Proje Sonuçlarına Göre Yapılan Tespitler ve Öneriler Şöyledir:
- Kent konseyleri müzakereci/diyalojik/katılımcı demokrasinin yerel düzeyde harekete geçirilmesi için son derece önemli mekanizmalardır. Kent konseyleri yerel düzeyde “ortak aklı” harekete geçiren, karar alma sürecinde bütün ilgililerin var olduğu “paydaşlık” (stakeholder) modelidir. Kent konseyleri yerel düzeyde farklı grupların, düşüncelerin ve yaklaşımların bir araya gelmesi ve tartışma kültürünün öğrenilmesi ve benimsenmesi için vazgeçilmez birimlerdir.

- Kent konseyleri ABD ve Avrupa Birliği ülkelerinde gittikçe yaygınlaşan ve etkili olan “açık yönetim” (open government) yaklaşımına göre yapılandırılması, güçlendirilmesi ve desteklenmesi gereken yapılardır. Siyaset ve yönetimin ayrılmaz bir parçası haline gelen sosyal medya (web 2.0) uygulamaları, kent konseyleri uygulamasının bir parçası olarak algılanmak durumundadır.

- Kent konseyleri belediye meclislerinin yerine geçecek mekanizmalar değildir. Kent konseyleri belediye meclislerine ve başkanlarına kısmî danışmanlık sağlayan birimlerdir. Kent konseylerinin başkanları belediye başkanı, rektör, vali, kaymakam vb. kamu görevlilerinden olmamalıdır. Yoğun gündemleri olan seçilmiş ve atanmış yöneticiler kent konseyi başkanı seçilmemelidir.

- Özellikle belediye başkanları zaten meclis başkanlığı ve belediye başkanlığı yaptıkları için ayrıca kent konseyi başkanlığı yapmaları uygun değildir. Çünkü belediye başkanının kent konseyi başkanı seçilmesi durumunda kent konseylerinin özgürce karar alabilmeleri güçleşecektir.

- Kent konseyi, kendisine verilen görevleri yapabilmek için belirli bir bütçeye sahip olmak durumundadır. Ancak, bu bütçenin belediye tarafından sağlanması kent konseyinin belediyenin direktifleri doğrultusunda çalışması anlamına gelmez.

- Kent konseyleri belediyenin kurumsal ve politik yapısının bir parçası haline gelmelidir. Elbette belediyeye bağlı ve direktif alan değil, demokratik bir danışmanlık mekanizması ve bir sivil toplum birliği olarak düşünülmelidir.

- Çalışma grupları ve gençlik meclisleri mutlaka konuların muhataplarından oluşturulmalıdır. Örneğin, gençlik meclisinde 50 yaşın üzerinde muhtar ya da herhangi bir müteahhit, işadamı vb. kişi yer almamalıdır. Olabildiğince üniversite gençliği temsil edilmelidir.

- İçişleri Bakanlığı‟nın kent konseylerinin işlevselliğini izleyecek bir birim kurması ya da mevcut bir birimi kent konseylerinden sorumlu hale getirmesi gerekmektedir. Bu kurumsallaşma kent konseylerinin daha güçlü bir biçimde işleyişini sağlayacaktır.

- Kent konseylerini uygulamayan belediyelere çok kısmi de olsa bir yaptırım uygulanmalıdır. Birçok büyükşehir belediyesi dahi kent konseylerini işlevsel hale getirmemektedir. Örneğin, İzmir ve Konya‟da Büyükşehir düzeyinde kent konseyi bulunmamaktadır. Konya‟da 2007 yılında kent konseyinin açılışı yapılmış, 2009 yılında tatil edilmiştir. İzmir‟de de Yerel Gündem 21 çerçevesinde kalmıştır.

- Kent konseyleri uygulaması mutlaka devam ettirilmelidir. Kent konseylerine katılımı özendirecek politikalar izlenmelidir. Katılımın nitelikli olabilmesi için, katılımcılarda belirli düzeyde temsil yeteneği aranmalı ve eğitim süreçleri yoğun olarak gerçekleştirilmelidir.

Sonuç olarak belediye başkanlarının belediye meclisleri üzerinde de etkili oldukları; kent konseyleri gibi demokratik mekanizmalardan da hoşlanmadıkları göz önüne alındığında; genel olarak “tek adam” yönetimi gibi bir tablonun ortaya çıktığını belirtmek olanaklıdır.

Katılımcı demokrasi yerine belediye başkanı ve çevresindeki birkaç kişinin etkili olduğu bir yerel siyaset söz konusudur. Bu yerel siyasetin de yerel demokrasiye ve sonuçta ülke demokrasisine hizmet etmediği rahatlıkla söylenebilir.